1 Mayıs 2016 Pazar

fen bilimlerine katkı sağlayan bilim adamları

Isaac  Newton (1642-1727)

 Isaac  Newton,4 Ocak 1642'de bir İngiliz çifçi ailesinin çocuğu olarak Woolshrope,Lincolnshire'da dünyaya geldi.Babası, Newton doğmadan üç ay önce ölmüştü.
  
 Isaac Newton, çocukluğunda yaşıtları gibi dinç, canlı ve hareketli değildi.Bu nedenle arkadaşlarının oynadığı oyunların bir çoğuna katılmazdı.Arkadaşlarıyla eğlenmek yerine, eğlencesini ve oyuncaklarını kendisi tasarlıyordu.Geceleri köylüleri korkutmak için yaptığı kandilli uçurtmalar, zamanının büyük bir kısmını ayırarak yaptığı su çarkları ve güneş saatleri onun zekasının ne denli gelişmiş olduğunun işaretiydi.

  İlköğrenimini yöredeki okullarda tamamladı.Dayısı William,Newton'un zekasını farkeden ilk kişiydi.O sıralar annesi, ikinci kocasının da ölümü üzerine Woolshrope'a geri dönmüştü.Annesinin kasabaya dönmesi üzerine, Newton annesi ile birlikte yaşamaya başladı.Annesi, Isaac'i babasından kalan çiftliği yönetmedi için yanından ayırmak istemiyordu.Fakat dayısı William, annesini Newton'u üniversiteye göndermeye razı etti.Bunun üzerine Newton, 1661'de Cambridge'deki Trinity College'a girdi.

  Newton'un matematik öğretmeni Isaac Barrow hem ilahiyatçı hem de meşhur matematikçiydi.Matematik öğrencisinin kendisinden çok ilerde olduğunun farkındaydı.Barrow, geometri derslerinde kendine özgü yöntemlerle, alanları hesaplatmak, eğrilere üzerindeki noktalardan teğet çizmek için yollar gösteriyordu.Bu dersler Newton'u diferansiyel ve integral hesabı bulmaya ve bu sahada çalışmaya yönelten ilk adımlar oldu.

  Newton, Cambridge Üniversitesinde gitmeden önce Rece Descartes analitik geometriyi, Johannes Kepler kendi adıyla anılan üç kanundan ikisini bulmuştu.Bu gelişmeler Isaac Newton için temel oluşturmuştu.

  Newton yağtığı araştırma ve deneyler sonucu kendi adıyla anılan ''Hareket Kanunları'' nı bulmasına karşın, yayınlamaj için uzun yıllar beklemişti.Aynı şekilde ''Yerçekimi Genel Kanunu'' nu da yaynlamak için yirmi yıl kadar bekledi.Bu kanunların yyayınlanmasının bu denli uzun zaman almasının tek bir sebebi vardı.Bu da Newton'un tenkit edilmeye tahammülü olmayan bir karaktere sahib olmasından başka birşey değildi.Çalışmalarına  bir itiraz gelcek diye hep huzursuzluk duyardı.
Newton'un en önemli buluşları diferansiyel ve integral hesaptı.Isaac Newton'u tarihin en büyük üç matematikçisinden biri yapan da bunlarada.Bu kavramlar neticesinde çok büyük kolaylıklar elde edildi.Büyük bir fizikçi olan P.Berkeley bu kavramlar için sonraları şöyle dedi:
Diferansiyel ve integral hhesap her kapıyı açar.Bu öyle bir anahtardır ki onun sayesinde modern matematikçiler, geometrinin ve sonuç olarak doğanın sırlarını keşfeder.
  Newton'un bu buluşları yaptığı yıllarda Gottfried Wilhelm Leibnitz de aynı kavramlar üstüne çalışıyordu.Leibnitz ve Newton buluşları yardımlaşarak geliştirmeye başladılar.Birbirlerinin niteliklerini çok iyi biliyor ve takdir ediyor olmaları çalıışmalarına hız kattı.
  Newton, tarihteki diğer bilim adamlarına kıyasla farklı bir hayat yaşadı.Birçok bilim adamının hayatı zorluk ve sıkıntılarla geçmesine karşın, Newton uzun yıllar boyunca rahat ve mutlu bir yaşam sürdü ve yaptıkları yaşadığı dönemde de takdir gördü.







                                                   


Albert Einstein (14 Mart 1879-18 Nisan 1955)

  
İnsanlık tarihinin en yaratıcı zekalarından biri olan Alman asıllı ABD’li fizikçi.
20. yüzyılın başlarında geliştirdiği kuramlarıyla ilk kez kütleyle enerjinin eşdeğerliğini kanıtladı.
Uzay, zaman ve kütle çekimi üzerine tümüyle yeni düşünme yolları önerdi.
Işık ve kütle çekim için geliştirdiği özel ve genel görelilik kuramlarıyla, Newton’dan sonra fizikte yeni bir çığır açtı.


Alexander Fleming (1881 – 1955)
İskoç hekim. 1928 yılında, laboratuarında bir tür bakteri üzerine çalışırken, kültür ortamında oluşan küf mantarının çevresindeki bakterilerin gelişemediğini gözlemledi.
Bu küf mantarının bakterilerin çoğalmasını engelleyen bir madde salgıladığını saptayan Fleming, bu maddeye “penisilin” adını verdi.
Böylece bakterilere karşı antibiyotik kullanımını başlattı.

Alexander Graham Bell (1847 – 1922)
İskoç asıllı ABD’li buluşçu. Bell ailesi, yıllar boyunca güzel konuşma üzerine çalışmış bir aileydi.
Bu ailenin bir üyesi olan Graham Bellde çalışmalarını sesin iletimi ve bu yolla iletişim kurma üzerinde yoğunlaştırdı.
Bunun sonucu olarak 1876’da telefonu icat etti.
Graham Bell sayesinde hayatımıza giren telefon, çağımızın en önemli buluşlarından biri sayılıyor.

Alfred Wegener (1880 – 1930)
Alman metorolog ve yerbilimci. Kıtaların kayması kuramını ortaya attı.
Wegener, başlangıçta tüm kıtaların Pangea adında tek bir kıta olduğunu, sonradan parçalanıp dağılarak zamanla günümüzdeki yerlerine ulaştığını ileri sürdü.
Kuzey Kutbu’nun araştırılmasına katkıları oldu.

Blaise Pascal (1623 – 1662)
Fransız matematikçi, fizikçi ve felsefeci. Küçük yaşlardan beri bilimle uğraşan Pascal, 16 yaşında “Konikler Üzerine Deneme” adlı kitabı yazdı.
18 yaşında bir hesap makinesi icat etti. Atmosfer basıncı, sıvıların dengesi, hidrolik pres, aritmetik üçgen konularında birçok çalışması var.
Fermat ile birlikte olasılıklar hesabını da buldu.

Cahit Arf (1910 – 1997)
Türk matematikçi. Doktora yapmak için gittiği Almanya’da matematikçi Helmut Hasse ile birlikte önemli çalışmalar yaptı.
Bu çalışmalar sonunda matematikte Hasse-Arf Kuramı’nı geliştirdi.
“Arf değişmezi”, “Arf halkaları” ve “Arf kapanışları” gibi adıyla anılan matematiksel terimleri bilim dünyasına kazandırdı.
TÜBİTAK’ın kuruluşunda önemli rol oynadı.

Edwin Hubble (1889 – 1953)
ABD’li astrofizikçi. Güneş Sistemi’ni barındıran Samanyolu’ndan başka gökadalar da bulunduğunu saptadı.
Yaptığı gözlemler sonunda gökadaların, aralarındaki uzaklıkla bağlantılı bir hızla birbirlerinden uzaklaştıklarını buldu.
Bu, evrenin genişlemekte olduğu düşüncesini destekleyen bir keşif oldu.

Feza Gürsey (1921 – 1992)
Türk kuramsal fizikçi. Matematiksel fizik ve yüksek enerji fiziği üzerine çalışmalar yaptı.
Çalışmalarıyla 1968’de TUBİTAK Bilim Ödülü, 1977’de Oppenheimer Ödülü, 1979’da Einstein Madalyası ve ilerleyen yıllarda çeşitli kurum ve kuruluşlardan ödüller ve onursal doktoralar kazandı.

Galileo Galilei (1564 – 1642)
İtalyan fizikçi, gökbilimci ve yazar.
Bütün cisimlerin yere aynı hızda düştüğünü keşfetti, eylemsizlik ilkesini ilk kez formüle etti.
Sarkacın salınımlarındaki eşzamanlılığı saptadı.
Teleskop kullanarak evreni gözlemleyen ilk kişi oldu.
Dünya’nın Güneş çevresinde döndüğünü söyledi, ama Engizisyon’un baskısı altında bu görüşünü geri almak zorunda kaldı.

Gregor Johann Mendel (1822 – 1884)
Kalıtım bilimin öncüsü Avusturyalı botanikçi.
Bitkiler üzerinde yaptığı çalışmalarda, bir türün özelliklerinin kalıtım yoluyla sonraki kuşaklara aktarıldığını buldu.
 Mendel’in öne sürdüğü ilkeler, 20. yüzyılın başlarında yapılan deneylerle doğrulandıktan sonra, kalıtım kuramının bütün canlılar için geçerliliği saptanarak, biyolojinin temel ilkelerinden biri haline geldi.

Guiglielmo Marconi (1874 – 1937)
İtalyan fizikçi ve buluşçu. İlk başarılı telsiz telgraf sistemini geliştirdi.
Kısa dalga radyo iletişimi üzerine yaptığı çalışmalarla modern uzun erimli radyo yayımcılığının gelişmesini olanaklı kıldığı için, radyonun babası olarak bilinir.
Başka bilim insanlarının katkılarıyla geliştirilen radyo, televizyonun bulunuşuna dek en önemli kitle iletişim aracı olarak kaldı.







https://cennet03.wordpress.com/2012/01/02/fen-ve-teknolojinin-hayatimizdaki-yeri/
FEN VE TEKNOLOJİNİN HAYATIMIZDAKİ ÖNEMİ

Fen yaşadığımız dünyayı anlamak için izlenen sistemli bir
yoldur.Fen,gözlem ve deneylere dayanan veri temelli açıklamalarla sınırlıdır.Bu nedenle,deneysel  kanıtlara ve bilimsel teorik bir çatıya dayandırılamayan açıklamalar fenin bir parçası değildir.
        Teknoloji ise insanların istek ve ihtiyaçlarını gidermek için araçlar,yapılar veya sistemlerin geliştirildiği ve değiştirildiği bir süreçtir. 
        Fen ve teknolojinin bir çok ortak yönü vardır.Her ikisinde de benzer beceriler ve zihinsel alışkanlıklar kullanılır.Fen ve teknolojiyi birbirinden ayıran en önemli özellik ,amaçlarının farklı olmasıdır.
        Fenin amacı; doğal dünyayı anlayarak açıklamaya çalışmak,Teknolojinin amacı;insanların istek ve ihtiyaçlarını karşılamak için doğal dünyada değişiklikler yapmaktır.
         Fen ve Teknolojinin amacı ise;doğal dünyayı anlamak için öğrencilere yol göstermek ve onların Fen ve Teknoloji ile ilgili pozitif tutumlar geliştirmelerine  yardımcı olarak,öğrendiklerini günlük hayatta kullandırmak ve öğrencilerin bundan zevk almasını sağlamaktır.
         Fen ve Teknoloji dersi,günlük hayat ile ilişkinin en kolay kurulabileceği derslerden biridir.Çünkü günlük hayatta kullandığımız bir çok alet,makine,sistem,bir çok olayın sebebi-sonucu fen ve teknoloji dersinin kazanımlarına dayanmaktadır.Fen ve Teknoloji dersinde öğrendiklerimizin,günlük hayattaki yerini  örneklerle açıkladığımızda,hayatımızdaki yerini ve önemini çok daha iyi anlamış olacak

.ATATÜRK’ ÜN   BİLİM VE FEN İLE İLGİLİ SÖZLERİ

Evet; ulusumuzun siyasal , toplumsal yaşamında ulusumuzun düşünce bakımından eğitiminde de kılavuzumuz bilim ve fen olacaktır.
Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin , çağdaş ilerlemelerin bir an yitirmeksizin yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun için bütün bilim ve fen adamlarının bu konuda çalışmayı bir namus borcu bilmesi gerekir.

BİLİM VE TEKNOLOJİ HABERLERİ
SAF SU 48 DERECEDE DONUYOR
Bilim insanları yüzde 100 saf suyun ancak sıfırın altında 48 derecede donabildiğini buldu.
Utah Üniversitesi fizikçilerinden Valeria Molinero ve meslektaşı Emily Moore, geliştirdikleri bilgisayar programı yardımıyla saf su moleküllerinin ancak sıfırın altında 48 santigrat derecede küçük kümecikler oluşturduklarını, bu kümeciklerin oluşumundan sonra suyun donabildiğini tespit etti. Araştırmanın sonuçları “Nature” dergisinde yayımlandı.
Suyun donabilmesi için, su moleküllerinin etrafına tutunabileceği partiküller olması gerekiyor. Ancak gerçek saf suda hiçbir yabancı madde bulunmadığı için su moleküllerinin, etrafına toplanacakları ilk adacığı kendilerinin oluşturması gerekiyor.
Molinero’ya göre, sıfırın altında 48 santigrat derecede dört su molekülü, diğer bir molekülün etrafında toplanarak, donma için gerekli ilk iskeleti oluştur
KÖTÜ BESLENMEK UNUTKAN YAPIYOR
Unutkanlıktan yakınanların hızla artmasının nedenlerinden biri olarak “kötü beslenme”nin yaygınlaşması gösteriliyor. Bu fikre ben de katılıyorum. Hatta sadece bedeni değil ruhu kötü beslemeninunutkanlık problemini yaygınlaştırdığını düşünüyorum. İşin ruhsal yanına yazının sonunda değineceğim, önce yeme-içme yanlışlarımızla unutkanlık arasındaki ilişkiyi bir gözden geçirelim
KALP KENDİSİNİ TEDAVİ ETME POTANSİYELİNİ TAŞIYOR
”Nature” dergisinde
yayımlanan araştırmada çocuklarda kalbin gelişiminde anahtar rol oynayan timosin beta 4 (TB4) adlı proteinin, yetişkinlerin kalbinde ”uykudaki” kök hücreleri uyandırabildiği saptandı.
University College London‘dan bilim adamlarınca yapılan araştırmada, bunun,kalp krizi geçirildiğinde kalbin etrafındaki damar ve kasların kendi kendilerini onarabileceği anlamına geldiği belirtildi.
İngiliz basınında çıkan haberlere göre, fareler üzerindeki deneylerde, söz konusuproteinin kalbin performansını %25’e varan oranda artırdığını saptayan bilim adamları, şimdi birkaç yıl içinde insanlar üzerinde denemelere başlamayı planlıyor. Araştırmanın başkanı Prof. Paul Riley, günün birinde, kalp krizi riski olan bir kişinin bu ilaca başlayabileceğini ve kalp krizi geçirmesi halinde kalbinin kendi kendisini onarmaya başlayabileceğini söyledi.
Kısa bir süre öncesine kadar, diğer organların aksine kalbin kendisini yenileme yeteneğine sahip olmadığı zannediliyordu. Bu, bir kişi kalp krizigeçirdikten sonra kalbinde oraya çıkan tahribatla, yaşam kalitesi düşmüş olarak yaşaması anlamına geliyordu. Prof. Peter Weissberg de:
”Beş sene önce bile insanlar bunun bir bilim kurgu, bir fantazi olduğunu söylüyorlardı. Bu, uzun bir sürecin başlangıcı” dedi.
Weissberg, kalbin durumunda küçücük bir iyileşmenin hastanın  yaşam kalitesinde büyük bir gelişme olarak yansıyacağını kaydetti.